
Her sene, İstanbul’un fetih şenliklerinde dünya gündemine oturan Ayasofya, bu sene yine Yunanistan’da kriz yarattı!
Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesiyle birlikte, camiye çevrilen katedral, o dönem Ortadoks hristiyanlarda büyük bir yıkıma yol açtı. Yüzyıllardır süre gelen bu yıkımın acısı belli ki hala devam etmekte.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un fethinin 576. yılı için Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’da Fetih Suresi okuttu. Bu duruma sessiz kalamayan Yunan basını yine haddini aştı ve Yunanistan’ın Edirne sınırında bulunan Dimetoka şehrindeki, ibadete kapalı olan tarihi Çelebi Mehmet Camii’nin minaresine Yunanistan bayrağı asıldı. Bayrak daha sonra belediye tarafından minareden indirildi.
1935 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından müzeye çevrilen Ayasofya’yı, 12 yılda 31 Milyon kişi ziyaret etti. Bu yıl ki ziyaretçi sayısı ise 3 Milyon’u geçmesi bekleniyor.
Ayasofya’nın Kısa Tarihi:
Birinci Ayasofya Kilisesi Büyük Konstantin tarafından yaptırılmaya başlanmış ve oğlu Constantinius tarafından MS 360 yılında ibadete açılmıştır. Büyük Kilise anlamına gelen Magna Ecclesia ismini almıştır. Şehirde çıkan isyanlar neticesinde yıkılmıştır.
İkinci Ayasofya Kilisesi ilkinin yerine bu sefer İmparator 2. Theodosius tarafından yaptırılmış ve 415 yılında ibadete açılmıştır. Şehirde çıkan Nika ayaklanması sırasında yıkılmıştır.
Üçüncü Ayasofya Katedrali (tam adıyla Azize Sofya), 532 – 537 yılları arasında, Bizans İmparatoru 1. Justinianus tarafından yaptırılan katedral, şu an ki hali ile üçüncü ve en büyük halidir. Justinianus hem Nika ayaklanmasındaki katliam sebebiyle Tanrı’dan af dilemek hem de Konstantinopolis halkının güvenini yeniden kazanmak için eşi benzerine daha önce rastlanmamış bir ibadethane yaptırmaya karar verir. 532 yılının Şubat ayında, ikinci kilisenin enkazını temizleterek başlar. Dönemin ünlü geometricisi Trallesli Anthemius ile ünlü fizikçi Milletli İsidor’u çağırtarak, düşüncesindeki Ayasofya projesini anlatır. Aceleye getirilen katedral mimarlık hatalarıyla dolu olmasına rağmen beş yıl içinde tam anlamıyla bitirilir.
Osmanlı döneminde ise Mimar Sinan minarelerin yapımı sırasında, Ayasofya’yı onararak, güçlendirme çalışmaları yapmıştır. Payandalarla desteklediği yapının ömrünü uzatacak uygulamalar yapmıştır. Bu güçlendirme çalışmaları, Ayasofya’nın bir çok yıkıcı depreme karşı ayakta kalmasını sağlamıştır. Ayasofya olmasaydı, Mimar Sinan’ın etkileyici kubbeleri olmazdı diyenlere en güzel cevap, Mimar Sinan olmasaydı, Ayasofya günümüze kadar ulaşamazdı.