Begonvil Kokulu Çeşme Sokakları…

Instagram’da boş boş gezinirken aniden bir tur firmasının reklamı çıktı karşıma. Günü birlik “Çeşme Turu” diye…

Aniden alınan bir kararla hemen rezervasyon yaptırıp, çantaları hazırladık ve gecesine yollara döküldük. Bursa, İzmir arası otobandan üç saat diye hesap yaptık. Biz üç saat diye hesaplarken tabi Çeşme’nin uzaklığını hesaba katmadık ve tamı tamına altı saatte Çeşme’ye vardık. Tur minibüsü biraz sıkış tepiş olduğu için altı saat boyunca put gibi koltuklarımızda oturduk.

İzmir’in girişinde bir yerde rehberlerimizin de aramıza katılmasıyla yeniden yola koyulduk. Biz bir yandan sağa sola bakınırken, Çeşme tabelasını gördüğümüz an büyük bir oh çektik 🙂

İlk olarak Çeşme Kalesi’nin önünde toplandık ve rehberimiz kalenin tarihi hakkında bilgiler vermeye başladı. Ardından bazılarımız kahvaltı yapmak için begonvil kokulu Çeşme sokaklarına karışırken, biz de fotoğraf ve video çekmek için kendi başımıza ayrıldık. Önce sokak aralarından geçip, meydana indik. Sahilde biraz yürüdükten sonra manzaranın tadını çıkarmak için kalenin üstüne çıktık.

Manzarası o kadar güzel ki, bir yandan uçsuz bucaksız deniz ayaklarınızın altında uzanırken, diğer yandan da begonvil ağaçlarının o eşsiz pembesi ve çam ağaçlarının yemyeşil görüntüsü sizi bir kez daha büyülüyor. Ben daha önce bir defa Çeşme’ye gitmiştim. Aylardan Nisan ayı olmasına rağmen hava buz gibiydi. Zaten Marina’da hızlıca tatlı yiyip, kahvemizi içip kalkmıştık. Etrafı gezip tozacağım diyorsanız da, yanınızda her yerden çok çabuk sıkılan insanlar varsa ne gezdiğinizden bir şey anlıyorsunuz ne de yiyip içtiğinizden…

Biz fotoğraf ve video çekmek için ipini koparmış deli danalar gibi sağa sola doğru gezinirken, aynı minibüste geldiğimiz biriyle de çok güzel dostluk kurduk. Hatta kızı Hatice ile bizim çalıştığımız mağazaya gelip misafirimiz de oldular. Belkıs bu yazımı okur mu bilmem ama en güzel fotoğraflarımı çektiği için ona teşekkürü borç biliyorum. (Not: Filiz Hanım’ın çektiği fotoğrafların hepsi bulanıktı) 🙂

 

Taş evlerin aralarında gezerken bize Çeşme’nin en değerli, en güzel varlıkları köpekler ve kediler de eşlik etti. Ardından Marina’ya doğru ilerledik. Zeytin ağaçları olan bir kafenin bahçesinde hem dinlendik, hem de sabah kahvemizi içip kendimize geldik.

Daha sonra tur rehberimizin söylemiş olduğu saatte meydana gidip minibüsümüze binip oradan Çeşme’nin meşhur Duvar Akvaryumlu Evi, namı diğer Balıklı Villa’ya doğru yola çıktık…

Yaklaşık on dakikalık mesafeden sonra bir tepeye geldik. Tepenin en üst kısmında çitlerinin tamamı akvaryumdan olan bir villanın önünde durduk. Villanın sahibi, o alışkın olduğumuz demir çitler veya beton duvarlar yaptırmak yerine böyle muhteşem bir yapıya imza atmış. Akvaryumun suyu metrelerce aşağıda kalan denizden pompalar yardımı ile çekilirken aynı zamanda da içinde yüzlerce balığa ev sahipliği yapıyor. Burada çok fazla vakit kaybetmeden minibüse binip Alaçatı’ya doğru yola çıktık…

 

                 

Sırasıyla Çeşme ve Balıklı Villa videolarımı aşağıda izleyebilirsiniz.

İzlediyseniz eğer “BEĞENİP” ve “YORUM” yazmak isterseniz de çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler 🙂

 

 

 

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası